Bak şimdi:
Selam canım, nasılsın? Allah iyilik versin. Bu aralar düşüncelerim, malulen emekli bir Sosyal Medyacı olarak, sosyal medyada sürekli ama sürekli paylaşılan politik gündem geyiklerine takılmış vaziyette. Gel şöyle otur, anlatayım sana.
Malum, bir süredir "başımızda" bir dert var. E bu derdin elinde tuttuğu güçle ortaya koyduğu süregelen bir ton tatsızlıkları da yaşıyoruz milletçe. Kısaca tatsızlık deyince içim bir fena oldu, artık son noktadayız ya, ölümleri yaşıyoruz, kahrolarak izliyoruz milletçe. Bu konuya girmek istemiyorum, asıl anlatmak istediğimden devam ediyorum.
Ben hiç bir zaman politikaya çok meraklı bir insan olmadım. Canımı sıkan şeyleri ignore etmede üstüme olmadığından belki de, bilemiyorum. Ya da yalandan nefret ettiğim için özü yalan olan şeylere tahammülüm olmadığından. Lakin takip ettim elbet, aksi mümkün değil, özellikle de Türkiye'de yaşıyorken. Ama mümkün olduğunca uzaktan takip ettim. Geçtiğimiz Mayıs ayının sonunda patlak veren - iyi ki de patlak veren- Gezi olayları ise, benim gibi apolitik sayılabilecek bu kuşağı harekete geçirdi. Herkes üzerindeki ölü toprağını attı, kendine geldi, yıllardır biriktirdiklerini kustu, gaz yedi. Ben yemedim. Bu bir tercih mi? Hayır. Olayların patlak verdiği 31 Mayıs'tan önceki gün babamı ziyarete Kıbrıs'a gitmiştim. Oradan, yüreğim ağzımda izledim bütün olanları. Burada olsaydım gider miydim? Muhtemelen yine hayır. Bu bir tercih mi? Evet. Neden? Çünkü tam olarak nasıl anlatabilirim bilemiyorum ama Gezi olaylarından önce apolitik takılan insanların Gezi ile birlikte 40 yıllık Deniz Gezmiş edasıyla direnmelerini samimi bulmuyorum. Evet, hepimiz çileden çıktık. Ama ben canımı tehlikeye atmaya değer de görmüyorum yaşadığım ortamı. Bununla değişeceğini bilsem o ayrı konu. Ama mümkün değil. Günümüzde vatan millet Sakarya değil yani. Çanakkale'de sırtımızda top taşımıyoruz, anlatabiliyor muyum?
Gidenlere saygım sonsuz, o da ayrı konu. Sadece bir kere gitmeye gerçekten niyetlendim o da Berkin Elvan'ın öldüğü gün. Yanıma deniz gözlüğü alıp çıktım en azından o bulunsun diye :) O da bir şekilde nasip olmadı. Zaten çok hastaydım.
Bir gün Cihangir'deyim, yemek yiyorum. Yaz aylarından biri, tarihi tam hatırlamıyorum. Millet koşturmaya başladı, bağırışlar çağırışlar. Taksim karışıktı zaten. Ardından gaz. Ben mesela Gezi Parkı'nda ilk günlerde oturan, piknik yapan, polise kitap okuyan eylemcileri çok daha mantıklı buluyorum. Kardeşim, sonunda bu "başımızdaki" bela, güç sarhoşu olmuş vaziyette. Bizi de terörist olarak gördüğü açık ve net. Elinde satırlı adamları üzerimize salıyor, TOMAlarla, panzerlerle polisi bize saldırtıyor. Ne bekliyorsun? Canını kurtardığına dua et.
Hala asıl konuya gelemedim. Madem öyle geleyim: Seçime şurada azıcık kalmış zaten, her yerde BB. Sağa bakıyorum BB, sola bakıyorum BB. Bir tek tuvaletimde BB fotoğrafı veya sesi yok. Facebook'u açıyorum hani elimiz artık otomatik gidiyor ya telefona, boşluk anında, neler olmuş diye bakmaya. Hacı, orada da sürekli BB. Twitter desen zaten siyaset meydanı oldu çoktan. İnsanlar artık gündem hakkında olmayan bir tweet atarken "gündem dışı tweet" uyarısını ekliyorlar.
Eskiden kafamız dağılırdı, geyik yapardık bu mecralarda. Şimdi geyiklerin de tamamı siyaset üzerine. Arkadaşım bu fikrime diyor ki, "Gündeme yabancı kalamazsın, üç maymunu oynayamazsın bu ülkede yaşıyorsun." İyi de ben ondan bahsetmiyorum ki. İstesen de gündemden uzak kalamazsın çünkü vücudunun her zerresine işliyorlar artık siyaseti, politikayı, gündemi, ayakkabı kutularını. Ben mesela yıllarca boş yere yatıp da şimdi tahliye olanlarla daha çok ilgileniyorum. Ya da ne bileyim, oy verirken nelere dikkat etmemiz gerektiğiyle. Daha fazla Melih Gökçek, Egemen Bağış, Tayyip Erdoğan capsi görmek istemiyorum. Geyiklerini duymak istemiyorum bu adamların. Bari geyiğimiz temiz kalsın. #geyigimikirletme Daha gerçek bilgiler duymak, öğrenmek istiyorum. Daha yararlı şeyler.
Lütfen daha fazla boğmayın, kusuciim.
Öperim.
Malum, bir süredir "başımızda" bir dert var. E bu derdin elinde tuttuğu güçle ortaya koyduğu süregelen bir ton tatsızlıkları da yaşıyoruz milletçe. Kısaca tatsızlık deyince içim bir fena oldu, artık son noktadayız ya, ölümleri yaşıyoruz, kahrolarak izliyoruz milletçe. Bu konuya girmek istemiyorum, asıl anlatmak istediğimden devam ediyorum.
Ben hiç bir zaman politikaya çok meraklı bir insan olmadım. Canımı sıkan şeyleri ignore etmede üstüme olmadığından belki de, bilemiyorum. Ya da yalandan nefret ettiğim için özü yalan olan şeylere tahammülüm olmadığından. Lakin takip ettim elbet, aksi mümkün değil, özellikle de Türkiye'de yaşıyorken. Ama mümkün olduğunca uzaktan takip ettim. Geçtiğimiz Mayıs ayının sonunda patlak veren - iyi ki de patlak veren- Gezi olayları ise, benim gibi apolitik sayılabilecek bu kuşağı harekete geçirdi. Herkes üzerindeki ölü toprağını attı, kendine geldi, yıllardır biriktirdiklerini kustu, gaz yedi. Ben yemedim. Bu bir tercih mi? Hayır. Olayların patlak verdiği 31 Mayıs'tan önceki gün babamı ziyarete Kıbrıs'a gitmiştim. Oradan, yüreğim ağzımda izledim bütün olanları. Burada olsaydım gider miydim? Muhtemelen yine hayır. Bu bir tercih mi? Evet. Neden? Çünkü tam olarak nasıl anlatabilirim bilemiyorum ama Gezi olaylarından önce apolitik takılan insanların Gezi ile birlikte 40 yıllık Deniz Gezmiş edasıyla direnmelerini samimi bulmuyorum. Evet, hepimiz çileden çıktık. Ama ben canımı tehlikeye atmaya değer de görmüyorum yaşadığım ortamı. Bununla değişeceğini bilsem o ayrı konu. Ama mümkün değil. Günümüzde vatan millet Sakarya değil yani. Çanakkale'de sırtımızda top taşımıyoruz, anlatabiliyor muyum?
Gidenlere saygım sonsuz, o da ayrı konu. Sadece bir kere gitmeye gerçekten niyetlendim o da Berkin Elvan'ın öldüğü gün. Yanıma deniz gözlüğü alıp çıktım en azından o bulunsun diye :) O da bir şekilde nasip olmadı. Zaten çok hastaydım.
Bir gün Cihangir'deyim, yemek yiyorum. Yaz aylarından biri, tarihi tam hatırlamıyorum. Millet koşturmaya başladı, bağırışlar çağırışlar. Taksim karışıktı zaten. Ardından gaz. Ben mesela Gezi Parkı'nda ilk günlerde oturan, piknik yapan, polise kitap okuyan eylemcileri çok daha mantıklı buluyorum. Kardeşim, sonunda bu "başımızdaki" bela, güç sarhoşu olmuş vaziyette. Bizi de terörist olarak gördüğü açık ve net. Elinde satırlı adamları üzerimize salıyor, TOMAlarla, panzerlerle polisi bize saldırtıyor. Ne bekliyorsun? Canını kurtardığına dua et.
Hala asıl konuya gelemedim. Madem öyle geleyim: Seçime şurada azıcık kalmış zaten, her yerde BB. Sağa bakıyorum BB, sola bakıyorum BB. Bir tek tuvaletimde BB fotoğrafı veya sesi yok. Facebook'u açıyorum hani elimiz artık otomatik gidiyor ya telefona, boşluk anında, neler olmuş diye bakmaya. Hacı, orada da sürekli BB. Twitter desen zaten siyaset meydanı oldu çoktan. İnsanlar artık gündem hakkında olmayan bir tweet atarken "gündem dışı tweet" uyarısını ekliyorlar.
Eskiden kafamız dağılırdı, geyik yapardık bu mecralarda. Şimdi geyiklerin de tamamı siyaset üzerine. Arkadaşım bu fikrime diyor ki, "Gündeme yabancı kalamazsın, üç maymunu oynayamazsın bu ülkede yaşıyorsun." İyi de ben ondan bahsetmiyorum ki. İstesen de gündemden uzak kalamazsın çünkü vücudunun her zerresine işliyorlar artık siyaseti, politikayı, gündemi, ayakkabı kutularını. Ben mesela yıllarca boş yere yatıp da şimdi tahliye olanlarla daha çok ilgileniyorum. Ya da ne bileyim, oy verirken nelere dikkat etmemiz gerektiğiyle. Daha fazla Melih Gökçek, Egemen Bağış, Tayyip Erdoğan capsi görmek istemiyorum. Geyiklerini duymak istemiyorum bu adamların. Bari geyiğimiz temiz kalsın. #geyigimikirletme Daha gerçek bilgiler duymak, öğrenmek istiyorum. Daha yararlı şeyler.
Lütfen daha fazla boğmayın, kusuciim.
Öperim.