Naber?

Hakikaten naber? Direndim, reklamcı olayazdım. Sonra yanlışlıkla bu mailden (telefonumun azizzitesi) direktöre mail atınca buradaki tüm yazıları da taslak haline döndürmek zorunda kaldım. Şimdi ne o işte çalışıyorum ne de bu mail direktörde çünkü o da çalışmıyor :) 1.5 sene takıldım ajansta, bir çok şey öğrendim, çirkeflikler gördüm, kuyu kazmalar, her türlü pislik. Hepsi bana yapılmadı tabi, şahit olduğum bir çok şey de vardı. Sevgilimden ayrıldım. Bunu takip eden bir ton saçmalık yaşadım. Kendimi kaybettim, her gün içki içmeye başladım. Bekarlığın aslında benim düşündüğüm gibi olmadığını gördüm. Bu da beni alkolik yapacaktı neredeyse. Her hafta sonu dışarıdaydım. Bütün maaşımı gece hayatına ve içkiye yatırıyordum. Hafta içi de içiyordum, eve 3'te geliyor, sabah 7'de kalkıp işe gidiyordum. Yine de o dönemde işimde oldukça başarılıydım. En yakın arkadaşımla ekip olarak çalışmak da çok zevkliydi. Ama dediğim gibi, özel hayatım ve ben boka sarıyorduk. Bir gün bir şey oldu ve ben büyük bir şok yaşadım. Kendime bunu yapmaya daha fazla devam edemeyeceğimi anladım. Hem ben boku yiyordum hem de bu arada herkese koşmaya devam ettiğim için enerjimi de tüketiyordum. Neyse, daha fazla uzatmayacağım bu faslı.

Geçen yaz Kabak'a gittim, bu iş böyle olmaz dedim. Her sabah küfreder hale gelmiştim. Hayatımdaki neredeyse her şeyden nefret ediyordum. Her şeyin çığ gibi büyüyerek daha da beter olacağını düşünüyordum. İş yerindeki herkesten nefret eder hale de gelmiştim (ki aslında sevmediğim sadece bir kişi vardı). Tek başıma yaşadığım için istifa etmeye de cesaret edemiyordum. Ağustos sonunda bir şekilde kendimi kovdurdum.

Aldım başımı yine Kabak'a gittim. O tatile giderken cüzdanım ve param çalındı otobüste. Sonra parasız kaldım, bir ton sorun yaşadım vs vs. Bir de mal gibi kredi çektim. Normalde asla yapmam dediğim bir şeydi. Demek ki gerçekten de asla dememek lazım. Yine de bu tatil ve bu yaz bana bir çok şey öğretti. Eskiden 50 kuruş yere düşse almazdım :) Şimdi 10 kuruşlara bile çok değer veriyorum. O 10 kuruş her an insanın hayatını kurtarabilir. Her şey para da değil. Kendini biraz gerçekten akışa bıraktığında hayat sana sevgi de gönderiyor, para da, kalacak yer de, yiyecek yemek de. Bu tatil de biraz böyleydi. Artık o kadar aksilik yaşamıştım ki, bıraktım kendimi. Umutsuzluğa da çok kapılmamaya çalıştım. Bir şekilde halloldu her şey. Böyle kolay anlatıyorum da, yaşarken hiç böyle değildi.

Bu arada annemin sağlık problemleri dalgalı kurda devam etti. Pik noktasına ulaştı, hastanede yatarak tedavi oldu vesaire. Ama tabi tedaviye inancım sıfır :) Haksız çıkmayı çok isterdim ama olamadı. O cephede her şey aynı tas aynı hamam.

Tek başına yaşamak gerçekten kolay bir şey değil. Maddi, manevi çok yük oluyor. Yine de azimliyim, devam ediyorum. Yani yazmış mıydım bilmiyorum, babam Kıbrıs'ta, ben de onun evindeyim. Ay aman neyse.

Biraz güzel bir şeyler yazayım bari. Bir gün biri geldi, ben hiç istemezken kimseyi. Hala hayatımda, bu zor dönemde onunla da zorluklar yaşadık ama hepsine değeceğine inanıyorum. Beni tamamlıyor, beni güldürüyor, onu çok seviyorum ve en yakın arkadaşım şu an. Yaptığımız  her şeyden maksimum keyfi alıyorum. Ne var ki, ikimizin de en fazla maddi sıkıntı yaşadığımız dönemin içindeyiz. Birbirimizi yıprattığımız da oluyor, telafi etmeye çalışıyoruz.

Yüksek lisansa başladım sonunda. Hayatımın bu karman çorman majör depresyon döneminde ite kaka gidiyor şu anda. Umarım mezun olabilirim. İki - üç hafta önce sürekli ağlıyordum. Her sabah aldığım 200 mg Lustral, 200 mg leblebi yemekle aynı etkiyi gösteriyordu psikolojimde -sıfır. Doktora gittim sonunda. Yat dedi. Oldu dedim, çıktım. Başka bir doktora gittim. Neyse ki bu hem hastaneydi ve bir sürü tetkik yapıldı hem de çok daha güvenilir geldi. Beynim serotonin yiyormuş, kalmıyormuş. Biraz fazlaca yormuşum beynimi, yaşlanıp yavaşlamış. Bir de hipotiroidi. Tadından yenmeyen bir majör depresyon işte. 20 günlük, TMU denen, beyne manyetik akımlar yollayan, ilaç ve tedavinin etkisini hızlandıran, yan etkisiz bir tedavi görüyorum. 17. seansa gideceğim yarın. Bir kaç gün sonra da tekrar doktora gideceğim, EEG çekilecek. Baştan psikoterapiye başlatmadı doktorum, ağlamaktan gözüm akmasın, kendimi kaybetmeyeyim diye. Umarım bir an önce başlarız, falan fişman. Bu arada kuzenim de yattı iki hafta, bugün taburcu olmuş :) Ailecek manyaksak demek.

Bana soruyorlar, "Eee nasılsın? Tedavi nasıl? İlaçlar işe yarıyor mu? TMU işe yarıyor mu? Hepsine cevabım %10. Kendimi sadece %10 daha iyi hissediyorum henüz. İyileşmekte ise kararlıyım. Herkes çok zekisin çok zekisin deyip duruyor ama zeki bir insan bu hale getirir mi kendisini bilemiyorum. Bir de hayatında neyin eksik biraz şükret diyorlar. Şükrettiğimi bilmiyorlar. Ben hiç bir zaman hayatımın o anki halinden mutsuzluk duymadım diyebilirim. Yani böyle anlar çok çok azdır. Benim hep gelecekle ilgili korkularım vardı, hala da var. Annem iyileşecek mi, ölecek mi? İşimde başarılı değilim diye değil, başarılı olmaya devam edebilecek miyim diye korkuyorum yani, anladın? Bugün de bir delirdim, ettim. Attım Xanax'ı, süngere döndüm. Bayılıyorum buna ya. Hanınınınınınınının, napsam napsam napsam , fuck fuck fuck modundan offf neyse moduna giriyor insan. İyi oluyor. Bünyeyi alıştırmamak lazım. Doktorun verdiği ilaçlarla yetinmek lazım. Bir gideyim de haftaya kontrole, hepsini bir bir anlatacağım yaşlı teyzeler gibi.

İşten ayrılınca bir defter almıştım, sürekli yazıyordum. Belki oradaki yazılardan da eklerim buraya. Zaten anlatmadığım bir dolu şey var. Burayı kimsenin bilmemesine güvenerek bir çok şeyi yazmaya devam edebilirim, bilmiyorum. Sadece hayatım boyunca yazacağımı biliyorum. Kendimi en iyi ifade ettiğim ve beni en çok rahatlatan şey yazmaksa demek.

Yine de bazen huzurluyum. Bazen rahat hissediyorum. In Xanax we trust mı bilemiyorum. Umurumda da değil (buradaki umurumda kelimesinin umrumda olması gerekmiyor mu? niye kırmızı çizdi bu bana? neyse onun istediği gibi yazmış olayım).

Mayıştım, birazdan yatarım. Yarın Ikea'ya filan gitmem lazım - yarın Pazar. Ne tatlı değil mi? Neyse, belki Pazartesi giderim. Evet, bu iyi bir fikir. Akşamüstü de anneme giderim ( hala içki içmemesi için başında dikilmenin peşindeyim, aman erkenden gideyim içmesin. Beynimden kontrol lobunu sökseler, tedavi, EEG, TMU, ilaç, bok, püsür, bu kadar uğraşmaya gerek kalmazdı).

Öperim. (Bu lafın bana söylenmesine çok sinir oluyorum ama söylemeye bayılıyorum. Tambirpiç)